Pazartesi, Ocak 23, 2012

Yeni Adres

Bu günlükteki yeni/güncel kayıtlara artık http://kibritcioglu.com/iktisat/blog/?cat=27 adresinden ulaşılabiliyor. Meraklılarına duyurulur...

Salı, Haziran 10, 2008

2008 Yılı Mart Ayı İtibariyle Türk Bankacılık Sektöründe "Kırılganlık"

Ocak 1979 - Mart 2008 itibariyle Türk bankacılık sektörü kırılganlık endeksinin seyri aşağıda gösterilmiştir:

Şekil 1: Bankacılık Sektörü Kırılganlık Endeksi, Ocak 1979 - Mart 2008















2008 yılı Mart ayı itibariyle Türk bankacılık sektöründe ciddi bir (genel) risk-alıcı davranış eğilimi ve dolayısıyla kriz riski gözlemlenmiyor. Endeksin bileşenleri, hesaplanma yöntemi ve endeksteki değişmelerin yorumlanması hakkında ayrıntılı bilgi için şu linklere tıklamanızı tavsiye ederim:

Cuma, Ocak 25, 2008

Yeni "Blog": Enerji İktisadı ve Küresel Isınma

"Enerji İktisadı ve Küresel Isınma" konulu günlük notlarımı (artık) yeni açtığım bir "blog"da arşivleyeceğim: http://economics-of-energy.blogspot.com

Salı, Ekim 23, 2007

İktisatla İlgili Makaleleri İnternette Nerede Aramalı?

İktisat öğrencileri ve araştırmacılarının ödev veya araştırmalarıyla ilgili kaynak (özellikle makale) araştırırken başvurabilecekleri temel (internet) kaynakları bence şunlar:
Bizim lisans ve yüksek lisans öğrenciliğimiz döneminde (1981-1988) Journal of Economic Literature (JEL) dergisinin kütüphanedeki basılı nüshalarını inceler veya doğrudan doğruya kütüphanedeki dergilerde kaynak araştırması yapardık. Oysa artık JEL'deki (JEL sınıflandırma sistemine göre endekslenen) makale/kitap künyelerine üniversite kütüphanelerindeki hazır CD-Rom'lardan (abone olmak kaydıyla) veya arşive abone olunan üniversitelerdeki bilgisayarlardan online olarak (1969-2007) kolayca ulaşılabiliyor.(*) Dahası, aynı yolla, pek çok makalenin kendisine pdf formatında da ulaşılabiliyor.
Son yıllarda, EconPapers, öğrencilerime tavsiye ettiğim en önemli makale tarama kaynağı durumunda. Çünkü bu arşivden, (en azından tarama aşaması itibariyle) üniversite dışındaki bilgisayarlardan da ücretsiz biçimde yararlanılabiliyor. EconLit'ten farklı olarak bu arşivde, tartışma/çalışma makaleleri (discussion/working papers) de (yani henüz yayınlanmamış olan makaleler (articles) de) endeksleniyor. SSRN/ERN arşivi ise, ücretli olduğu için EconPapers karşısında kullanıcılar açısından biraz dezavantajlı bir arşiv.
Econtürk ve Ceteris Paribus ise, özellikle Türkiye ekonomisiyle ilgili ve Türkçe makaleler açısından göreli üstünlüğe sahip iki yerli internet arşivi.
Bu ve diğer makale araştırma kaynakları hakkında çok daha ayrıntılı bilgi almak için, mutlaka Dr. Emrah Aydınonat'ın "İktisat Öğrencileri için Ödev Yazma Rehberi" adlı çalışmasına bakmanızı öneririm.

(*) Örneğin, Ankara Üniversitesi'ne bağlı fakültelerden ulaşılabilecek veritabanlarının bir listesine, http://www.ankara.edu.tr/kutuphane/e_kutuphane.html adresinden ulaşılabilir. Bu veritabanlarından EbscoHost içinde, online tarama yapılabilecek EconLit arşivi de yer alıyor. Listedeki iktisatçılar için önemli veritabanlarından bir diğeri de JSTOR.

Not: Bu günlük iletisinin güncellenmiş hali için lütfen buraya tıklayınız.


Salı, Ekim 02, 2007

TÜİK Veri Tabanı Uygulamaları

TÜİK'in bugün abonelerine gönderdiği bir duyuru emailine göre, kurum tarafından yapılan çeşitli araştırma sonuçlarına ayrıntılı bir şekilde, istenilen kapsam ve zaman serisinde ulaşılabilmesine olanak sağlayan dağıtım veri tabanlarına ve istatistiki tablolara TÜİK'in şu sayfasından erişilebiliyor:

http://www.tuik.gov.tr/jsp/duyuru/upload/vt.html

Daha önceki bir değerlendirmemde dikkat çektiğim bazı eksikliklerin giderilmesi yönünde önemli bir adım olduğunu düşündüğüm bu çaba nedeniyle, yakında TÜİK'in kullanıcılara/araştırmacılara daha yararlı bir veri dağıtım hizmeti sunacağını ümit etmek için elimize (nihayet) bir fırsat geçmiş gibi gözüküyor.

Pazartesi, Haziran 18, 2007

Türk Bankacılık Sektöründe Kırılganlık, 1979-2007


Bankacılık sektöründeki finansal kırılganlık dalgalanmalarının izlenmesi amacıyla kullanılabileceğini düşündüğüm ve Kibritçioğlu (2003)'te açıkladığım üç (ve iki) değişkenli yönteme göre Türkiye için Ocak 1979 - Ocak 2007 aylık verilerini kullanarak hesapladığım "bankacılık sektöründe kırılganlık endeksi"nin (BSF) güncel görünümü aşağıdaki şekilde gösterilmiştir.

Şekil 1: Bankacılık Sektörü Kırılganlık Endeksi

Kaynak: TCMB-EVDS; kendi hesaplamalarım.

Şekildeki BSF endeksindeki artışlar sektördeki bankaların genelde aşırı derecede risk almaya başladıklarını, azalışlar ise riskten kaçındıklarını (üzerlerindeki mevcut riski azalttıklarını) göstermektedir. Endeks değerinin -0.5'in altına inişi ise, sektörün yüksek kırlganlık dönemine girdiğinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir. Buna göre, Ocak 2007 verileri itibariyle Türk bankacılık sektöründe herhangi bir yüksek kırılganlık veya sistemik kriz tehlikesi gözükmemektedir; ancak, bankalar Mayıs 2006'dan bu yana genelde bir riskten kaçınma eğilimi sergilemektedir.

İleride, BSF endeksi değerlerini güncelleştirerek, bankacılık sektöründeki genel gelişmeleri zaman zaman yeniden değerlendireceğim.

Pazartesi, Mayıs 28, 2007

Türkiye Ekonomisi İstatistikleri İnternette Nereden ve Nasıl Bulunur?


İktisat öğrenimi görmekte olan lisans, yüksek lisans, hatta doktora öğrencilerinden sık sık elektronik mektup alırım. Bunların önemli bir bölümü, Türkiye ekonomisiyle ilgili (belirli) istatistiklerin nereden bulunacağına ilişkindir. Verdiğim yanıt genelde aynıdır. O bakımdan "o yanıtımı" biraz daha genelleştirip burada daha kolay ulaşılabilir hale getirmek istiyorum. Bu notun amacı, bu konudaki kendi bireysel bilgi, tercih ve deneyimlerimi ve bazı yorumlarımı okuyucularla paylaşmakla sınırlıdır. Aşağıda sözü edilen kaynaklar, sadece, benim kullanmayı tercih ettiğim "temel" kaynaklardandır ve Türkiye ekonomisiyle ilgili verilere, elbette ki sadece bu yollarla ulaşıl(a)mayacağı da açıktır. Bu nedenle, yazının sonunda, bazı ek linklere de yer verilmiştir.

(1) TCMB Elektronik Veri Dağıtım Sistemi (EVDS)
Türkiye (ekonomisi) ile ilgili istatistikler, TÜİK (eski adıyla DİE) tarafından yıllardır bir türlü internet kullanıcılarının kolay, düzenli, periyodik ve ücretsiz erişimine sunulamamıştır. Bu nedenle, ben Türkiye ekonomisiyle ilgili istatistiklere (günlük/haftalık/üç aylık/aylık/yıllık verilere) gereksinim duyduğumda, esas olarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın "Elektronik Veri Dağıtım Sistemi"ne (EVDS) başvururum. Aradığım ve sizin de arayabileceğiniz pek çok veri, TCMB'nin EVDS'inde (özellikle, "Genel İstatistikler" bölümünde) 4 Ocak 1995'ten bu yana kullanıma hazır vaziyettedir. Sistemin en eski kullanıcılarından birisi olduğum için, TCMB'nin bu alanda geçen 12 yılda gösterdiği son derece başarılı gelişimi de yakından izleyebilme şansım oldu. Sistem zaman içinde giderek daha da "kullanıcı dostu" hale getirildi. Aradan geçen bunca yıla rağmen, asıl işi istatistik derlemek, üretmek ve dağıtmak olan TÜİK'in hala kullanışlı bir veri dağıtım sisteminin bulunmaması gerçekten çok üzücü.

(2) TÜİK'in "Dağınık ve Karmaşık" Veri Dağıtım Sistemi
Bazen, TCMB'nin EVDS'sinde bir eksiklik veya sorun varsa, TÜİK'in sayfalarına başvurduğum da oluyor:
(a) TÜİK'in ana sayfasında, sol tarafta, konulara göre istatistik başlıkları yer almaktadır. O başlıklardan ilgili olana girince, her bir başlık için şu dört alt başlıkla karşılaşılır: "Son Haber Bülteni", "Veri", "Metaveri" ve "Yayınlar". Bu dört başlıktan "Veri" kısmına tıklandığında, "İstatistiksel Tablolar" listesine ve dolayısıyla nihayet verilere (MS Excel) formatında ulaşılabilir. Birkaç denemeden sonra göreceğiniz gibi, peşpeşe açılan yeni sayfalar, verilerin kendi bilgisayarınıza aktarılmasında karşılaşılan güçlükler ve ulaşılabilen verilerin çoğu değişken için sadece son birkaç yıl için ve sadece yıllık bazda olması, sizi kolayca canınızdan bezdirebilir. Eklemek gerekir ki, kullanıcıların işini kolaylaştırmak amacıyla "Veriler" başlığı altına yerleştirilen "Dinamik Sorgulama" seçeneği ise, maalesef aramayı iyice içinden çıkılmaz derecede karmaşıklaştıracak kadar kötü ve sistematiklikten uzak bir biçimde tasarlanmış.
(b) TÜİK verilerine ulaşmak için kullanabileceğiniz bir başka (kullanışsız?) yöntem ise şu: Aradığınız veriyle ilgili "son bülten"e giriyor ve eğer aradığınız veri (tesadüfen) son günlerde yayınlandıysa, ilk sayfada ilgili bültene ulaşıyorsunuz. Sonra, açılan bülten sayfasının dibinde çoğu kez var olan "eski" (yıllık?) verilere (şansınız yaver giderse) yine MS Excel formatında ulaşıyorsunuz. Elbette veri sıklığını seçme ve uzun bir dönem için veri bulabilme şansınız olmayacaktır, bu yolda da.
(c) Başka bazı ayrıntılı TÜİK verilerine ise, özel sipariş yoluyla (e-mail veya posta yoluyla) ulaşılabiliyor. Bunun için, TÜİK ana sayfasındaki "Bilgi Talebi" linkinde belirtilen adres ve koşullara uygun biçimde iletişim kurularak veri talebinde bulunuluyor. Fakat çoğu kez, veri elde edebilmek için ücret ödemiş olsanız bile, size gönderilen veriler istediğiniz dönem, sıklık ve ayrıntıda olmayabiliyor.

(d) Sonuç olarak, TÜİK'in internet sitesinin, istatistiksel veri temini açısından (hâlâ) oldukça kullanışsız olduğunu söyleyebilirim. Bu nedenle, sanırım siz de, birkaç denemeden/kullanımdan sonra "bunalacak" ve tekrar bağlanmak için birkaç yıl daha geçmesini ve bu arada TÜİK'in istatistik dağıtım sisteminin gerçekten "iyileştirilmesini" ümit eder hale geleceksiniz.
(3) DPT'nin "Temel Ekonomik Göstergeler"i
Bazen, "yıllık" verilere gereksinim duyduğumda, Devlet Planlama Teşkilatı'nın (DPT) "Temel Ekonomik Göstergeler"ine (TEG) baktığım da oluyor. Sayfadaki DPT verileri MS Excel formatında ve çoğu kez eski verilerin olduğu sütun veya satırları "kapatmış/gizlemiş" (hide) oluyorlar. Onları "açınca", genelde eski verilere de ulaşılabiliyor. Bu "ipucu", sanırım geçmişte pek çok öğrencime yardımcı oldu. Ama, yine de, "hide" edilmiş sütun veya satırlardaki verileri kullanırken oldukça şüpheci olmakta ve ulaşılan bu "gizli" verileri mutlaka en az bir başka kaynaktan daha kontrol etmekte fayda var. (Bu uyarımın sebebini, TEG'e giren şüpheci kullanıcılar bir gün mutlaka anlayacaktır.)

DPT'nin bu basılı ve online erişime açık veri arşivine kısmen rakip olabilecek görece yeni bir sayfayı da, burada belirtmek gerekir: Hazine Müsteşarlığı'nın "Ekonomik Göstergeler" başlıklı derlemesi.
(4) IMF'nin IFS CD-ROM'u
Eğer çalıştığınız kurumun veya okuduğunuz üniversitenin kütüphanesinin internet üzerinden (online) veya CD-ROM aboneliği varsa, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) "International Financial Statistics" (IFS) CD-ROM'larından da yararlanabilirsiniz. IFS'nin Türkiye bölümünde; ilgili Türk kurumlarından sağlanan aylık veya yıllık makroekonomik veriler, ki bazı değişkenlerin verileri yıllık olarak 1950 veya 1946'ya dek geri gider, kolayca ulaşılabilir formatta sunulmuştur. Ancak, IFS'den veri temin ederken dikkat edilecek önemli bir nokta, hele çalışılan dönem uzunluğu fazlaysa, verilerde ulusal tasnif, birim veya sistem değişikliği gibi nedenlerle oluşabilen kırılma noktalarının (veri bankasında kalın mavi rakamlarla vurgulanmıştır), ilgili seriyi bir bütün olarak kullanamayabileceğiniz anlamına gelip gelmediğidir.

(5) DİE/TÜİK, DPT ve HM'nin Uzun Dönemleri Kapsayan Yıllık Verileri
1920'lerden başlayan yıllık makroekonomik verilere gereksinim duyulduğunda, TÜİK, DPT ve HM'nin şu istatistikleri sanırım rakipsiz ve en güvenilir kaynaklar:
Bu iki yayının basılı versiyonlarına da bazı kütüphanelerden ulaşılabilir. Yeri gelmişken, Türkiye'nin 1949 öncesindeki milli gelir hesapları için tek ayrıntılı (basılı) kaynağın "Bulutay, Tuncer, Yahya S. Tezel ve Nuri Yıldırım (1974), Türkiye Milli Geliri : 1923-1948, Ankara: AÜSBF Yayınları" olduğunu da belirtmek gerekir.


(6) Geleneksel/Basılı İstatistik Yayınlarının Vazgeçilmezliği
Türkiye ekonomisiyle ilgili çok eski (özellikle 1984'ten önceki) istatistiksel veriler gerektiğinde, bizim Ankara'daki SBF Kütüphanesi gibi, eski/köklü fakülte kütüphanelerindeki istatistik odalarına/bölümlerine gitmek ve "tozlu" istatistik yayınlarına başvurmak gerçekten kaçınılmaz hale gelebilir. Bu yol, benim 1996'dan sonra, giderek seyrekleşse de, hâlâ başvurduğum "nostaljik" ve güzel bir yoldur.


Yazıyla İlgili Yararlı Bazı Linkler

Cuma, Mayıs 18, 2007

Döviz Krizlerinin Başlıca "Habercileri"


2004 yılında yaptığım bir araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye için "döviz krizleri"nin (currency crises) en önemli habercilerinin başında
  1. ihracatın ithalatı karşılama oranındaki (XM) ciddi düşüşler,
  2. ihracatçıların yeni dış sipariş beklentilerindeki büyük gerilemeler ve
  3. reel döviz kurunun aşırı değerlenmesi (M)

geliyordu. Buna göre, ihracatın ithalatı karşılama oranı % 56'nın altına indiğinde, Türk Lirası ise % 6.8'den daha fazla "aşırı reel değerlenme" gösterdiğinde, ilgili değişkenler yaklaşan (en geç 12 ay içinde ortaya çıkabilecek) bir döviz krizi için "erken uyarı sinyali" veriyordu. 46 farklı değişkenin erken uyarı performansının sınandığı o çalışmada; ayrıca, bir veya birkaç değişkenin sinyal vermesi gerçekten bir kriz çıkmasını beklemek için yeterli kabul edilemeyeceğinden, en başarılı 15 değişken saptanmış ve onlar kullanılarak bir de bileşik "erken uyarı endeksi" oluşturulmuştu.

Bu kısa notta, yalnızca, XM ve M değişkenlerinin Mart 2007 itibariyle ulaştığı değerlere bakılarak söz konusu iki değişkenin 2007 yılı başı itibariyle herhangi bir ciddi kriz sinyali verip vermediği kısaca gözden geçirilecektir.

Şekil 1'de XM, Şekil 2'de ise M değişkenlerinin Mart 2007'ye kadarki değerleri gösterilmiş ve herbiri yukarıda belirtilen kendi eşik değerleri (yani sırasıyla % 56 ve % -6.8) ile karşılaştırılmıştır. Şekil 1'e göre, XM değişkeni 2000-2001 finansal krizinden sonra Ağustos 2005, Mayıs 2006 ve Ağustos 2006'da üç kez çok kısa süreli kriz sinyalleri vermiş, ama XM değeri her seferinde hemen yeniden eşik değerinin üstüne çıkmıştır. M değeri ise (bak. Şekil 2); Temmuz-Ekim 2003, Şubat-Mayıs 2004 ve Kasım 2005 - Mart 2006 dönemlerinde (yani üç kez) görece daha uzun süreli erken uyarı sinyalleri vermiş, ama diğer temel makroekonomik göstergelerin görece iyi gitmesinin ve herhangi bir ciddi siyasal sorun yaşanmamasının da etkisiyle ülke ekonomisi yeni bir döviz krizine girmemiştir.

Bu ve diğer bazı kriz habercilerinin gelişmelerine, ileride gerek duyuldukça bu sayfada yeniden değinilecektir.


Şekil 1: Türkiye'de Aylık İhracatın İthalatı Karşılama Oranı
(XM, %, Ocak 1989 - Mart 2007)

Kaynak: DİE (TCMB-EVDS); kendi hesaplamalarım.
Not: Yukarıdaki şekildeki yatay kesikli çizgi, % 56'lık kritik eşik değerini göstermektedir.


Şekil 2: Reel Efektif Döviz Kurunun Uzun Dönem Dengesinden Sapma Derecesi
(M, %, Ocak 1980 - Mart 2007)

Kaynak: TCMB-EVDS; kendi hesaplamalarım.
Not: hesaplama yöntemi olarak Kibritçioğlu & Kibritçioğlu (2004)'te anlatılan ikinci yöntem kullanılmıştır.

Çarşamba, Mayıs 16, 2007

"Finansal İktisatçılık" ve "İktisatçılık"


Türkiye'de gazetelerde ekonomiyle ilgili günlük/haftalık köşe yazıları yazanların ve çeşitli televizyon programlarında yorum yapanların büyük bir bölümünün dikkat çekici bir ortak özelliği var: Bunların büyük bir bölümü, aslında (geçmişte iktisat okumuş olsalar bile) "iktisatçı" veya "ekonomist" değil, "finansçı" veya "finansal iktisatçı". Öyle olunca da, doğal olarak, bu yazar ve yorumcuların ufukları aşırı derecede dar ve kısa. Yani kur, faiz, borsa endeksi değişmelerini, makroekonomik temel büyüklüklerdeki değişmelere dayandırarak açıklamak yerine, (sadece) ilgilendikleri değişkenin bugünkü değişmelerini kendi eski/geçmiş değerlerine bakarak açıklamaya çalışıyorlar. Başka bir deyişle, finansal iktisatçılar o kadar kısa vadeli meselelerle (haftalık, günlük, hatta saatlik veya dakikalık) ilgileniyorlar ki, (doğal olarak) genelde henüz hiçbir makroekonomik temel değişkenin yeni değerleri açıklan(a)madığı ve/veya çoğu kez etkileri henüz açıkça hissedilemeyeceği için ilgilendikleri birkaç zaman serisinin değişmelerini kendi geçmiş değerlerindeki değişmelerle ve eğilimlerle açıklamaya çalışıyorlar. (*)

Bu meselenin, örneğin döviz kuru oluşum teorilerine yansıması bizi ünlü "fundamentalists" - "chartists" ayrımına götürüyor. Yani bir yanda kurların oluşumunda temel makroekonomik temel değişkenleri (fundamentals) açıklayıcı değişkenler olarak kullananlar, diğer yanda ise grafiklere/"chart"lara bakarak açıklama veya tahmin yapan grafik yorumcuları veya "teknik analizciler" var. Biz; (genel) iktisatçılar olarak daha çok ilkine yakın duruyoruz. Oysa çok kısa vadeli kur/faiz/borsa analizi yapanlar ikincisine yakın duruyorlar. Finans piyasalarında; uzun vadede (yani fiyatlar tamamen esnek hale gelip bütün makroekonomik uyumlar tamamlanınca) bizim dediğimiz, çok kısa vadede ise onların dedikleri (her ne kadar ciddi bir iktisat teorisi temelinden yola çık(a)mıyorlarsa da) daha fazla haklılık payı kazanıyor. Finans piyasalarında ekonomik aktörler geçmişte "fundamental"lara bakarak döviz/senet alış-verişi yaparken, bugün pek çok büyük aktör ya sadece teknik analiz ya da "temel analiz"le birlikte "teknik analiz" de yaparak işlem (al/sat/bekle) kararları alıyor. Böyle olunca da, en azından bu sebeple, finansal iktisatçıların dediklerini kuramsal temellerinin zayıflığı nedeniyle bence pek önemsemek zorunda olmasak da, (özellikle borsada/döviz piyasasında "oynuyorsak"(!)) onları dinlemekte fayda var. Bizim iktisatçılar olarak uzun vadede gidişatını makroekonomik büyükleklerin seyrine göre tahmin ettiğimiz kur/faiz/borsa değişkenlerinin çok kısa vadede nasıl olup da o uzun vadeli (denge) değerinden uzaklaştığını onlar teknik analizleriyle açıklamaya çalışıyor. Bir yerde, finansal iktisatçıların başka seçeneği de yok zaten. Çünkü, aksi takdirde, hiç bir şey söyleyemezler o açıklamak istedikleri konularda; yani gelişmeleri izlemekle yetinirler yalnızca. (**) O bakımdan; güncel haberleri, dedikoduları, (ekonomik/siyasi) skandalları, vb. yakından takip etmek zorundadır finansal iktisatçılar, ki aslında gazete okuma, televizyonda haber izleme alışkanlığı olan (ama iktisatçı olmayan) kişiler de pekala yapabilirler onların çoğunun gazte köşelerinde veya ekranlarda yaptığı yorumların. Hem de hiç bir "teknik analiz" yöntemi/terimi kullanmayı bilmeseler de! (***)

Gerçekte, buradaki temel sorun; finansal iktisatçılığın "varlığı" veya "kalitesi" değil, borsa-döviz-faiz iktisatçılığının ülkemiz medyasında bu denli geniş yer buluyor, "kabul görüyor" (gibi görünüyor?) olması. Çünkü, medyada/kamuoyunda hak ettiğinden çok daha fazla yer ayırılan bu "finansal iktisat yorumcululuğu", pek çok bakımdan ciddi çarpıklıklar yaratmaktadır. Bir defa, mevcut haliyle, medyada yapılan finansal analizler, finansal iktisadın sadece belirli bir alt alanı ile ilgilidir. Öte yandan, finansal analiz bolluğunun yarattığı çarpıklığın mutlaka (artık) "düzeltilmesi" ve iktisat tartışmalarının odağının bence eğitim-nüfus-sağlık-teknoloji-çevre-enerji sorunlarına kay(dırıl)ması gerekiyor. (****) Yoksa insanlara ellerindeki "kıt" verilerle/enformasyonla yaptıkları sıradan kısa vadeli finans yorumlarını satarak/pazarlayarak hayatını sürdüren ve gündemi abartılı bir biçimde işgal eden ve kendilerine olan "(aşırı) talebi" adeta kendileri yapay olarak yaratan finansal iktisatçılar, sanki "gerçek/tek iktisatçılar"mış ve onların yaptıkları şey de "gerçek/tek iktisatçılık"mış gibi algılanmaya devam edecek Türkiye'de.

(*) İktisat teorisini (kısmen haklı gerekçelerle) adeta hiçe sayarak yapılan "teknik" yaklaşımların ulaştığı başka bir üç noktası da, Mandelbrot'un finans piyasalarına "fraktal" yaklaşımı. Bu notta sözü edilen konulara ilgi duyan bütün iktisat öğrencilerine mutlaka öneririm Türkçe'ye de çevirilen "Finans Piyasalarında (Saklı) Düzen" adlı kitabı okumalarını. Bu kitapta ileri sürülen görüşler, bence, iktisadın altının iktisat ve tarih bilgisi sınırlı mühendis/matematikçiler tarafından nasıl etkili bir biçimde "oyulabileceği"nin tipik bir örneğidir.

(**) Bu konuyla ilgili güncel ve eğlendirici bir değerlendirme için, N. Emrah Aydınonat'ın "blog"una bakılabilir. Öte yandan, bu kısa notu yazdıktan sonra görüp okuduğum, K. İlkorur'un "Türkiye'de İktisat Öldü mü?" başlıklı köşe yazısını ve onun hakkında D. Gökçe'nin yaptığı değerlendirmeyi ("Hepsi Kısa Vadeci!") okumak da yararlı olabilir.

(***) Teknik analiz ve terminolojisi hakkında giriş düzeyinde bilgi almak için şu web sayfalarından yararlanılabilir: forex-turkce.com, ekonorm.com, Borsaanaliz.com, teknikyorum.com veya Google,


(****) Bir görüşe göre, "yabancı yatırımcıların borsadaki payının yüzde 69.3’le tarihin en yüksek seviyesine ulaştığı" bir ülkenin yerli medyasında bu denli yoğun finans yorumu yapılması sırf bu sebeple şaşırtıcıdır.

Cuma, Mart 02, 2007

Türkiye'nin Enerji Güvenliği ve Enerji Politikaları

Gerek dünyada gerekse Türkiye'de, "enerji güvenliği" kavramı giderek daha çok üzerinde konuşulan bir kavram haline geliyor son yıllarda. İthal enerji kaynaklarına bağımlılığı yüksek olan ülkeler açısından "enerji arz güvenliği", yani enerji kaynaklarının sürekli, güvenilir, temiz ve çeşitli kaynaklardan / ülkelerden olabildiğince uygun fiyatlarla sağlanması ve yüksek verimlilikle tüketilmesi sorunu büyük önem taşırken; genelde enerji ihracatçısı olan ülkeler açısından, kendi enerji kaynaklarına uluslararası piyasalarda çeşitli ülkelerden kesintisiz ve yeterli talebin var olması ve yeterince yüksek fiyatlardan satılabilmesi anlamında "enerji talep güvenliği" kavramı daha fazla ön plana çıkıyor. Dolayısıyla, ister net enerji ithalatçısı isterse ihracatçısı olsun, bütün ülkelerin enerji politikalarının tasarlanması ve uygulanmasında "enerji güvenliği" konusu gerçekten de kritik bir öneme sahip.

Siyasi iktidarlar çoğu kez yalanlasa da, uygulamada enerji ithalatı, üretimi ve tüketimi ile ilgili kolayca gözlemlenebilen aksaklıkların ve yanlışlıkların da açıkça gösterdiği gibi, Türkiye'nin uzun yıllardır (başarılı ve) somut bir enerji politikası yok. Türkiye'deki çok sayıdaki mühendis, jeolog, uluslararası ilişkilerci ve iktisatçı gibi çeşitli disiplinlerden enerji uzmanlarının bu (ortak) eleştirisinin hafiflemesi veya ortadan kalkması için, Türkiye'nin geleceğe yönelik enerji politikalarının özetle şu noktalar dikkate alınarak (yeniden) tasarlanması gerektiğini düşünüyorum:

  1. Enerji tüketiminde verimliliğin ve tasarrufun artırılması: Bir birim GSYİH üretmek için kullanılan enerji miktarını gösteren "enerji yoğunluğu" göstergesi, Türkiye'de 1970'den bu yana istikrarsız salınımalarla giderek artmıştır (bak. Şekil 1). Hemen her ülke için olduğu gibi Türkiye için de, enerji (arz) güvenliğinin sağlanmasında en öncelikli (ve belki de en "ucuz") enerji politikası olarak, sanayide enerji kullanımındaki verimliliğin artırılması ve genelde tüketimdeki savurganlığın azaltılması geliyor. Bu arada, popülist korkaklığa/kolaycılığa kaçmadan ve sanki gerçekten de "gelir dağılımı bozukluğundan" kaynaklandığı için göz yumulmalıymış gibi bir hava yaratmadan, Türkiye'deki yaygın "kaçak elektrik kullanımı"nın üzerine gidilmesi gerektiği de ortadadır. Uzmanların tahminlerine göre, Türkiye'de enerji tüketiminde verimliliğinin artırılması yoluyla yıllık enerji tasarrufu potansiyelinin en az yüzde 15-20'yi (= 14 Mtep) bulacağı hesaplanmaktadır. Bu bakımdan, "Enerji Verimliliği Kanunu" adlı bir yasanın 18 Nisan 2007'de TBMM'de kabul edilmiş olması Türkiye'nin geleceği açısından oldukça umut vericidir.
  2. Fosil yakıtlarla ilgili stratejik depolama olanaklarının geliştirilmesi: Mevcut duruma göre, Türkiye'nin ne doğalgazda ne de ham petrolde (mevcut taşıma boruları ve rafineri stoklarından başka!) herhangi bir stratejik depolama kapasitesine sahip olduğu görülmektedir. Bu bakımdan, Türkiye'de enerji ithalatında ülke ve/veya ürün bağımlılığından doğabilecek (2005 ve 2006 kışlarında doğalgaz ithalatında yaşandığı gibi) darlıklara veya aksamalara karşı stratejik depolama olanaklarının mutlaka bir an önce geliştirilmesi gerektiği ortadadır. Buna dest/ek olacak biçimde, enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden (güvenli) taşınması olanaklarının geliştirilmesi de yararlı olabilir.
  3. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve yenilenilebilir enerji kaynaklarına (YEK) artan bir ağırlık verilmesi: Türkiye için; sera gazı emisyonu, küresel ısınma ve iklim değişikliği olgusunu dikkate/ciddiye alan temiz enerji politikalarının geliştirilmesi gerektiği ve ilgili uluslararası anlaşmalara (örn. Kyoto Protokolü) bir an önce taraf olunması gerektiği açıktır. Bu bağlamda, fosil yakıt ağırlıklı enerji politikalarından olabildiğince çabuk vazgeçilmesi gerektiği ve enerji ithalatındaki ülke ve ürün bağımlılığının elden geldiğince azaltılması gerektiği de ortadadır (bak. Şekil 2). Ülkenin bütün enerji gereksiniminin yakın bir gelecekte sadece hidroelektrik, jeotermal, güneş, hidrojen ve rüzgar enerjileri gibi YEK tarafından karşılanamayacağı kabul edilse bile, YEK'e bugüne kadar olduğundan kesinlikle çok daha fazla önem verilmeli ve çeşitli YEK alternatifleri arasında da kaynak çeşitliliğine gidilmelidir. Bu arada, özellikle kuruluş maliyetlerinin düşüklüğü ve doğalgazın görece temiz bir fosil yakıt kaynağı olması nedeniyle 1990'ların başından bu yana Türkiye'de kurulması yoğun biçimde teşvik ve tercih edilen doğalgazla çalışan termik santrallerin, teknik açıdan mümkünse ve olabildiğince çabuk YEK’le çalışır hale getirilmesi düşünülmelidir (bak. Şekil 3). Aksi takdirde, Türkiye'nin doğalgaz ithalatında Rusya ve İran gibi az sayıdaki ve siyasi açıdan sorunlu ülkelere olan bağımlılığı ciddi ekonomik sorunlar yaratmaya devam edecektir ve dahası, kısa vadede doğalgaz tercihinden kaynaklanan maliyet tasarrufları, en azından aşırı fiyat yüksekliği/yükselişleri ve zaman zaman karşılaşılan yurtdışından temin aksamaları nedeniyle sonuçta net olarak zarara dönüşecektir. Ayrıca, “kendimizi küçümsemeden”, YEK’e yönelik (ulusal) teknoloji geliştirme çabalarımız da güçlendirilmelidir. Bütün bu başlık altında belirtilenler, örneğin İsveç'in 2005 yılında aldığı bir kararla 15 yıl içinde ülke ekonomisini tamamen petrolden bağımsızlaştırma hedefine yöneldiği dikkate alındığında, daha da büyük aciliyet ve önem kazanmaktadır.
  4. Nükleer enerjiden yararlanılması: Türkiye'nin YEK'lerin yanı sıra nükleer enerji olanağından da artık yararlanmaya başlaması gerektiği açıktır. Çünkü, Türkiye'nin (yakın) gelecekte artması beklenen enerji talebinin sadece YEK'lere önem verilerek kapatılabilmesi mümkün değilmiş gibi gözükmektedir. Ancak, bu konuda yine de şu dört noktaya dikkat edilmelidir. (a) Günümüzde, nükleer reaktörlerin kullanımı sırasında doğabilecek kaza risklerinin düşük olduğu uzmanlarca iddia edilmekle birlikte, kanımca yine de bu riskler ülkemiz koşulları dikkate alındığında mutlaka ciddiye alınmalıdır. (b) Nükleer atıkların yaratacağı imha/depolama/kirlilik sorunu görmemezlikten gelinmemeli, tam tersine önemsenmelidir. Kanımca, modern teknolojilerin ortaya çıkan atıkların küçümsenmeyecek bir bölümünü yeniden kullanılabilir hale getirilebiliyor olması da, bence bu sorunu tümüyle ortadan kaldırmamaktadır. (c) Seçim ve kullanım aşamasında teknolojik açıdan “dışa bağımlılık”a dikkat edilmesi gereklidir. Çünkü, sonuçta, nükleer santrallerde kullanılacak teknolojinin ithal edilmesi gerekecektir. (d) Meclis'te şu sıralarda yapılan çalışmalara göre, Türkiye'de nükleer enerji üretiminin, dünyadaki yaygın uygulamanın aksine, özel sektöre bırakılması planlanmaktadır. Ancak, bu tercihin olası olumsuz sonuçları üzerinde maalesef yeterince tartışılmamıştır.


Şekil 1: Türkiye'de Enerji Tüketimi ve Yoğunluğu

Kaynak: ETKB ve TÜİK; kendi hesaplamalarım.

Şekil 2: Türkiye'de Yerli Enerji Üretiminin Toplam Tüketime Oranı

Kaynak: ETKB ve TÜİK; kendi hesaplamalarım.

Şekil 3: Enerji Kaynaklarına Göre Brüt Elektrik Enerjisi Üretimi (%, 2006-III)
Kaynak: TÜİK.

Not: Konuyla ilgili bazı yararlı internet bağlantıları için "Sürdürülebilir Büyüme, Enerji, Çevre İktisadı ve Uluslararası Ticaret" adresine bakılabilir. "Enerji İktisadı ve Küresel Isınma" konulu bir blog için ise, http://economics-of-energy.blogspot.com adresine girmenizi öneririm.